DİĞER

10 soruda ölümden sonraki hayat

Öldükten sonra neler yaşayacağız? Bu soruya tarih boyunca bütün dinler, inançlar ve felsefeler cevap aramıştır.

Bu konudaki en doğru cevabı Allah'ın insanlara indirdiği son ilahi kitap olan Kur'an'dan bulabiliriz. Ölüm ve sonrası hakkında sıkça sorulan soruları ARAŞTIRMACI-YAZAR SENAİ DEMİRCİ cevapladı. İşte 10 soruda ölüm ve ötesi…

1. "Ölmek" kötü müdür? Bize kötü görünüyor. Bize kötü görünüyor olması kötü olmasını gerektirmez. Hayatta kötü ve çirkin bulduğumuz nice şey var ki, aslını gördüğümüzde çok iyi ve çok güzel olduğunu görüyoruz. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Kur'ân'ın eksen mesajı budur. Görüleni olan sandığımız sürece, gözümüzü aklımızın yerine kullanmış oluruz. Said Nursi, bunu"aklın göze inmesi" diye görür.

2. Öyleyse insan niye ölmek istemiyor? İnsan kalbi ölümsüzlüğü istiyor; ancak kalıbı ölümsüz olamıyor. Kalp, sonsuzluğa ve sürekliliğe ayarlı, ama dünya sonlu ve hayat kesiklerle dolu. Buraya kalmaya gelmediğimizin belgesi bu. Buradan geçmeye geldik. Peygamberimizin dediği gibi "benim ve dünyanın misali, bir süre bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun misali gibi." Yolcu yolda olduğunu unutursa, yolcu olduğunu da unutur. Yola ev kurulmaz. Yoldan geçilir, yolda gidilir.

3. Ölmesek daha iyi olmaz mıydı? Ana rahminde yaşarken, birileri bize 'doğum'umuzu haber verseydi, bunu 'ölüm' diye algılardık. Çünkü bize göre yaşamın dayanağı olan her şeyden kopuyoruz rahmin 'öte dünya'sına doğarken. Sıcacık sıvıdan çıkıyoruz. Göbek bağımız kesiliyor. Üşümeye başlıyoruz. Ağlıyoruz. Ama bu dünyadan bakanlar gülüyor ağlayışımıza. 'Rahmin darlığı'ndan buraya geliş güzel ve sevindirici. Şimdi bu dünyadan ölümümüze de, 'öbür dünya'dan bakanların gözüyle bakmalı ki, son doğumumuza hazırlanalım.

4. Ölüm sonrasından bize haber getiren var mı ki? Olmaz mı? Kur'ân baştan sona ölüm sonrasını anlatıyor. Hayatın ve ölümün sahibi Yaratıcı, her vesileyle, alışık olduğumuz bu hayatın geçiciliğini hatırlatıyor. 'Dünya' bir mekan ismi değildir Kur'ân'da, bir sıfattır. 'Aşağı' demeye gelir. Yani, içinde bulunduğumuz bu hayat hak ettiğimiz hayattan azıdır, umduğumuzun altındadır. Ötesine çağırır bizi Allah. Fazlasını istemeye, sahicisine hazırlanmaya çağırır. Bu 'aşağı hayat'la yetinmeyin der.

5. Dünyaya uğramadan da gidemez miydik ahirete? Ölüm de hayat da sınanmak içindir. Bu dünyaya geldik ki herkes kendi kalitesini göstersin. Ateşe konulan madenler gibi, dünya hayatında testten geçiyoruz. Eğer altın külçesi damıtılmazsa, saflaşmaz. Bakırla karıştırılır. Sınanmayan madenlerin cevheri ve cürufu birbirine yapışık kalır. Sen altın olsan, bakırla bir tutulmaktan hoşlanmazsın. Eğer ölümün olduğu bu dünya hayatı olmasaydı, Firavun'la Mûsa eşit sanılacak, İbrahim'in Nemrut'tan farkı kalmayacak. Masumların gözyaşını silenle, masumların göz yaşını akıtan eşit sayılırsa, yazık olmaz mı?

6.Azrail korkunç mudur? Azrail de bir melektir. Cebrail gibi, Mikail gibi, İsrafil gibi güzeldir. Bildiğimiz tüm güzelliklerin güzelliğini aynalayan ve çoğaltan eşsiz bir güzelliktir. Azrail can alır; ama bunu değerli bir emaneti alma nezaketinde ve rikkatinde alır. İnsan kendi bakışını kirletmişse, aynasını kırmışsa, elbette ki en güzel bile olsa Cebrail ona çirkin görünür. Bu, Cebrail'den değil, kişinin kendini çirkinleştirmesinden kaynaklanır.

7. Kabirde sorgu melekleri niye gelir? Sorgu melekleri, kabrin yalnızlığında insana dost olmak üzere gelir. Çünkü insan zorlu bir cepheden dönmektedir. Şeytanın çelme taktığı, şüphelerin cirit attığı, nankörlüğün hükmettiği bir cephede savaşan insana, cephe gerisinde kalan, nefsi ve şehveti olmayan, şeytanın aldatmasına maruz kalmayan melekler üstenci davranmaz. Aksine, 'Rabbini nasıl tanıdın, bize de anlatsana?'diye merak ve hayranlıkla sorar. Bir tür söyleşidir sorgu meleklerinin soruları. Yaralı bereli de dönse, günahkâr da olsa, kabre imanla giren bir mümin, cepheden sağ dönmüş bir asker gibidir. Şeytanla ve nefsiyle savaşmayan melekler o askere saygı içinde soru sorar. Bu konuyu, insana ölmeden önce kabir korkusuyla nizam vermek isteyen bir takım 'katı yürekli' 'iyi niyetli' hocalar dehşete dönüştürmüş olmalı.

8. Ölümden sonra hayatın olacağından nasıl emin olacağız? Sahiden diriltilecek miyiz? Allah, bu soruya şaşırtıcı bir cevap verir YâSîn Suresinde. "Peki ya bu kurumuş, toz olmuş kemikleri kim diriltecek?" diye itiraz eden bir adamı alıntılar. Bu adamın sözünü bize duyurmak ister Allah. Demek ki bu soruyu biz de sorabiliriz. Bunda şaşılacak bir şey yok… İnsan öldükten sonra dirilmeyi aklına sığıştıramadığı için ayıplanamaz. Cevaba bakalım: "Onu kim hiç yoktan dirilttiyse, O'dur yeniden diriltecek olan…" Yani, öldükten sonra diri oluşumuza değil, ölmeden önce diri oluşumuza şaşmalıyız. Şimdi yaşayan herkes, ölümden sonra yaşayacağına nefes nefese şahittir.

9. İnsan öldükten sonra diriltileceğine inanmazsa ne kaybeder? Öncelikle kendi değerini kaybeder. Sonra değil, hemen şimdi kaybeder. Çünkü değerli şeyler yeniden üretilir. Değersiz şeyler, tek kullanımlıktır, disposable'dır. İnsan kendine 'kullan-at' muamelesi yapan bir Yaratıcı tayin ediyorsa, kaybeden kendisi olur. Ayrıca, ahirete inanmak, bu hayatı sorumlulukla yaşamak demektir. Kimse hesap vermeyecekse, zalim zulmüyle gidecekse, mazlum ezikliği ile kalacaksa, adalet niye olsun, fazilet nasıl gerçekleşsin?

10. Allah'a hesap verecek olmak korkutucu değil mi? Aksine, hesap sorulacak adam olmak şereftir. Bir insanın yerini anlamak istiyorsak, kimin ondan hesap sorduğuna bakarız. Makamı yükseldikçe, hesap vereceği makam da yükselir. Mesela ben başbakana hiç hesap vermem; çünkü bakan değilim. Mevlana çok güzel özetler: 'Aslandan korkmak farenin haddi değildir, aslandan korkmak için ceylan olmak gerek. Fareye ancak kediden korkmak düşer, aslandan değil." Allah'tan korkmak, herkesin harcı değil ki…