TEKNOLOJİ

Sosyal medya mı? Gerçek hayat mı?

Her gün sosyal medyaya milyonlarca fotoğraf farklı insanlar tarafından yükleniyor. Ama herkes sosyal medyanın popüler pozlarını veriyor. Farkında olmadan yaptığımız bu eylemin nedeni ise "rekabet ve öne çıkmaya çalışmak"...

Sosyal medyada görünür olmak için büyük bir uğraş veriliyor. Kullanıcılar beğenilmek için sürekli kimliğini güncellemek zorunda kalıyor. Zamanla bu bir bağımlılığa dönüşüyor. Bağımlılık da kişilerde yalnızlık, çaresizlik ve sosyal-mesleki kayıplara neden oluyor. Peki bu ne kadar sürecek? Konuyu Psikolog ve Psikoterapist Sema Eker ile konuştuk...

Sosyal medyada günde milyonlarca fotoğraf paylaşım yapılıyor. Kendi hayatımızın en önemli anlarını paylaşmak insan psikolojisinde nasıl açıklanıyor?

Ben sosyal medyayı bir imgeler gösterisi gibi düşünüyorum. Bu sahnede bir gözetleyen var bir de gözetlenen var. Görmek artık o kadar anlamlı değil. Önemli olan görülmek.

Özel hayatın mahremiyeti neden bu kadar önemsiz oldu?

Sosyal medya, herkese her an açık olan bir yer değil. Sınırlamalar, engelleme imkanları kişinin kontrolünde olan bir mecra. Sosyal medyada asıl cereyan eden şey, mahremiyet ve onun korunmasından öte, kişiliğin, kimliğin sürekli güncellenmesi aslında.

Sosyal medya bağımlılığı insan psikolojisini nasıl etkiliyor?

İnternet ve sosyal medya bağımlılığı, adı üzerinde bağımlılık ve kişilerin yaşam kalitelerini ve iç-dış dünya dengelerini çeşitli düzeylerde tahrip ediyor. Kişiler ailevi, sosyal ve mesleki kayıplar yaşıyorlar.

İnternet; kişilerin yalnızlık, anksiyete, çökkünlük, çaresizlik gibi olumsuz duygulardan uzaklaşmak için başvurdukları bir mecra, ancak kullanım ya da kontak sonrasında ellerinde benzeri duygular ya da daha ağırları kalmakta.

Neden milyonlarca farklı insan, sosyal medyada aynı pozları paylaşıyor? Bunu nasıl açıklayabiliriz, sürü psikolojisi mi?

Bir çeşit o devasa sosyal medya grubunun bir üyesi olduğunuzun mührü bu özel davranış kalıpları. Benzer pozlar ya da fotoğraflar kullanılıyor ancak oradaki motivasyonu şekillendiren diğerleriyle olan rekabet.

Kullanılan araçlar aynı olduğunda öne çıkmak daha da anlam kazanıyor. Aynı imkanlarla daha fazlasına ulaşılmaya çalışılıyor.

Sosyal medya bağımlılığından bireyler nasıl kurtulur?

Hayatın gerçek keyfinden, insan deneyiminin dayanılmaz canlılığından elini eteğini çekmek ve bu imgeler dünyasında yer kapmaya çalışmak, kişilerin hayatın canlı, nefes alan imkanlarını reddetmesine sebep oluyorsa bu işlerin dış dünyada iyi gitmediğini göstermektedir.

Kişilerin sosyal medyada bir fetişe çevirdikleri imgeleri, onların da canlılığını yok eder ve kişi nesneleştiğini hisseder. Aynı şekilde diğerleri de onun için cansız birer varlık haline gelmektedir.

Bir psikolog olarak sosyal medya ile ilgili bireylere ne öneriyorsunuz?

Biliyoruz ki sosyal medya, inkarın alanı. Hoşlanmadığınız bir yorum, fotoğraf ya da bir unsur varsa engelliyorsunuz ve o kişi yok oluyor sanki hiç var olmamış gibi.

Sosyal medyadaki popülerlik kavramı bireyin psikolojisini nasıl etkiliyor?

Sonuçta internet üzerinde ve somut olmayan bir kavramdan söz ediyoruz. Ne kadar göz, o kadar popülerlik getiriyor. Burada ötekinin arzusuna oynayan, onu cezbetmeye, sürekli kendisine bakmaya zorlayan bir yan var.

Tabii ki burada alınacak like’ler kişinin öz değerinin artmasına hizmet ediyor. Herkesin canlılığını yitirdiği bir alemde tutunacak bir dal bulamıyor. Nesneleşme en çok da gerçek bir aşkın ve arkadaşlığın ateşini söndürüyor.

Sosyal medyanın gençler üzerindeki olumsuz etkileri neler? Bunlarla nasıl baş edebiliriz?

Tabii bunu üretim ve tüketim sistemlerinin dışında düşünmek zor. Asıl tüketilen kimliğimiz oluyor. Bir şekilde her kesin birbirine benzediği bir yapı bu. Gençlere gerçek arkadaşlıklar, gerçek ilişkiler öneriyorum.

Son dönemde gençlerin "like" hesabı ve hayatlarını, harcamalarını buna göre dizayn etme çabaları bu zamanla bir yorgunluk ve tükenmişliğe neden olmaz mı?

Burada tükenmişlik, içinde hayatın bizlere sunduğu duygu yelpazesinin renklerindeki azalmayı çağrıştıyor bana. Zorluklar, sıkıntılar, engellenmeler olmadan hayatın tadına varmamız mümkün değil.

Tüm sıkıntılardan sonra feraha çıkan bir halimiz, hayatta kalmayı başaran, zorluklarla mücadele etmekten çekinmeyen yanlarımız bizler için değerini koruyabilmeli.

Günümüzde her şeyin bize sadece haz veriyorsa değerli olacağına dair bir mesaj etrafımızda dolaşıp duruyor. Bunun böyle olmaması gerektiğini düşünüyorum. Kaynak: Fulya Asena KAHRAMAN / HABERTURK.COM