DÜNYA

Hollanda’daki Türkiye Kökenli İnsanlarımız Siyasal Temsil Krizine Sürüklenmemeli



Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede yaşayan insanlarımız da toplumsal hayatın içerisinde aktif olarak yer almaktadır. Ancak Türkiye kökenli insanlarımız, son örneklerde olduğu gibi Türkiye ile bağlantılı tartışmalar hakkındaki fikirleri üzerinden bir nevi test edilerek siyaset arenasından dışlanmaktadır. Oysaki siyasette temsil imkânı bulabilmek sosyal uyumun önemli yapı taşlarındandır ve farklı görüşlerin savunulabilmesi de çoğulcu demokrasinin şartıdır. Hollanda toplumunun yüzde 2,4’ünü oluşturan bir kesimin siyasal temsil krizine sürüklenmesinin doğuracağı radikal sonuçlar hesap edilmeli ve demokrasinin bir gerekliliği olarak toplumun tüm kesimlerinin siyasete katılımının önü açılmalıdır.
Bir diğer önemli husus ise seksenli yılların başında karşılıklı uyum ve katılım olarak tanımlanan entegrasyon politikalarının, doksanlı yıllardan itibaren tek yanlı uyumu öngören entegrasyon politikalarına evrilmesinin barındırdığı tehlikedir. Gerçekleşen dönüşümün siyasal ve soysal alandaki sonuçları 2000’li yılların başından itibaren aşikâr olmaya başlamıştır. Aşırı sağ partilerin güçlenmesi ayrıca artan İslamofobik yaklaşımlar neticesinde baskılanan ve ötekileştirilen kesimler, kendilerini toplum içerisinde sürekli bir savunma refleksi üzerinden var etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu durum baskılanan toplum kesimlerinin içerisinde bulundukları toplumla kurması beklenen aidiyet hissini zedelemiştir. Bu bağlamda yapılması beklenen toplumun farklı kesimlerinin tek boyutlu ve sürekli olumsuz öğeler üzerinden tanımlanmasından vazgeçilmesidir. Çok zor geliştirilen davranış biçimlerinden olsa da bir arada yaşama kültürü ve hoşgörü hissi topluma ayrı bir zenginlik katacaktır.
Bu düşüncelerle Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşması’nın 52. yıl dönümünde birinci nesli saygıyla anıyor, zorlu göç tarihinde emeği olan tüm insanlarımıza şükranlarımı sunuyor, yeni nesillere de büyük sorumluluklarla karşı karşıya olduklarını hatırlatıyorum.”